25 Aralık 2011 Pazar

lakayıtça

Sanırım ben aşk kadını olarak doğmuşum. Küçük bir kızken bile hep nefesimi kesen bir aşk hayal ederdim. Oyunlarımda,resimlerimde,yaptığım o küçük kilden heykelciklerde bile aşk vardı sanki... 
Büyüdüm, aşık oldum, öyle sandım. Büyüdüğümü sanmamdı ilk hatam. Ellerimde kocaman dünyayı tutabilirim sanmıştım fakat olmadı. Aşk sanısıyla doldurduğum dünya parçalandı avuçlarımda. Defalarca ve defalarca...
Bir yandan yaralarımı sarmaya çalıştım aşkla ve her seferinde daha derinden kanadım,telafisi olmadı. Bıkmadım ki hiçbir zaman. Öyle de olsa böyle de olsa vazgeçmedim. Bu güne kadar... Ya da belki biraz daha öncesine dayanan bir kaybedişe kadar....
Bugün anladım kalbini birine vermek ne demekmiş. Geri almayı unuttuğumu bugün fark ettim. 
Şimdi kime yazık ya da haksızlık? Senden habersiz, benden habersiz,bizi bilmeyen bir insan kapımı gelip çaldığında nerede ağırlayabilirim artık onu? Beni fırtınada kalmış kuru bir dal gibi bırakırken acımadın,olsun. Ama köprülerimi neden yıktın kahramanım, yollarının bana açıldığı?
Bugün ellerim buz gibi ve dudaklarım hissiz. Kalbim sende,aklım kayıplara karışmış. Peki ya yeni gelenin suçu ne?
Neyse fazla acıtasyon yaptım sanırım şimdi silkelenip kendime gelme vaktim değil mi? Ben bir aşk kadınıyım. Kalbim sende ise ne olmuş ben yeniden yaratırım. Yaratırım da bugün bir başkasını içeri nasıl alırım bilmiyorum. Bugün kandırdım,yarın da kandırmak kolay ve daha sonraki günler... Ama samimiyete ihtiyaç duyulmakta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder